Hamilelikte Gözlenen Hormonal Değişimler

İçindekiler

beynin hamilelikle imtihani

Hamilelik ve doğum, anne beyninde bir sürü değişikliğin yaşandığı oldukça enteresan bir süreçtir. Bu süreç doğrultusunda anne, mental açıdan birçok yeteneğe sahip olmaktadır. Bunların çoğu, yavrusunu kollamak ve gözlemlemek üzerine gelişen yetenek ve içgüler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu değişikleri özetleyecek olursak;


Oksitosin Hormonu

Oksitosin hormonu doğum sırasında rahim kaslarının kasılmasını uyararak doğumu kolaylaştırır. Doğum sonrasında ise bebeğin annesinin memesini emmesi sonucu oluşan refleks aracılığıyla dolaşıma giren oksitosin, sütün salıverilmesini kolaylaştırmaktadır. Yakın dönemde yapılan bir çok çalışma oksitosin hormonunun bağlılık ve sadakat konularında rol oynadığını göstermiştir. Eğer bir kişiye oksitosin salgılatabilirseniz o kişiyi kendinize oldukça kuvvetli bağlarla bağlamış olursunuz. Zaten bu bilgi yüzünden tüm koku sektörü bu hormonun etkisini taklit edecek bir sistem keşfetmeye çalışıyorlar. Burada şöyle ilginç bir durum söz konusudur. Bebeğin annesini emmesi sırasında salgılanan oksitosin anne ve bebek arasında kuvvetli bir bağın oluşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle annelik güdüsünün kuvvetli devam edebilmesi için fiziksel temas çok önemlidir. Örneğin yapılan bir deneyde meme uçları hissizleştirilen farelerin annelik bağlarının azaldığı gözlenmiştir. Bu nedenle bebek annesini ne kadar emerse ve temasta bulunursa aralarındaki bağ o kadar kuvvetlenecektir. Bu arada dokunmanın ve sarılmanın da oksitosin salgılattığına dair araştırmalar bulunmaktadır. Bu nedenle temas ve sarılma aranızdaki bağı güçlendirmede önemli rol oynamaktadır.


Eşi Hamile Erkeklerde Testeron Seviyesi

Hamilelik aktif bir şekilde annede gerçekleşiyor olsa da babada pek bir değişiklik olmayacağını düşünmek erkekleri yanıltabilir. Çünkü eşleri hamile olan erkeklerde sırt ağrısı, yorgunluk, depresyon ve kilo alımı gibi şikayetlere sıklıkla rastlanmaktadır. İşin garip tarafı bu şikayetler doğum sonrasında kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Peki bu durum bir tesadüf olabilir mi? Aslına bakarsanız dünya genelinde eşleri hamile olan erkeklerde %65 gibi yüksek bir oranla Kuvad (couvade) sendromu adı verilen bir durum görülmektedir. Konuyla ilgili yapılan araştırmalarda, hamilelik döneminde erkeklerde iki hormonun miktarlarının değiştiği gözlenmiştir. Bu hormonların ilki erkeklik hormonu olarakta bilinen testesterondur. Araştırmacılar doğuma yaklaşık 1 ay kala erkeklerde testesteron hormonunun %30 oranında azaldığını tespit etmişlerdir.

Azalan testesteron seviyeleri, erkeklerin şiddete ve cinselliğe daha az ilgi duymasına neden olmaktadır. Bir diğer hormon ise prolaktin hormonudur. Süt salgılama ve beslenmede rol oynayan bu hormon, eşi hamile olan erkeklerde %20 oranında artış göstermektedir. Her iki hormonun etkisiyle ortaya çıkan bu değişiklikler babanın gerek eşi gerekse çocuğu üzerine kurduğu empati yeteneğinin artmasını sağlamaktadır. Ama ne yazıkki değişen bu hormon miktarları doğumdan yaklaşık 2 ay sonra eski seviyelerine dönmeye başlamaktadır. Annede yaşanan gebelik olayının babayı nasıl etkileyebildiği sorusu ise halen tam olarak açıklanabilmiş değildir.


Östrojen Hormonu

Annelik kavramının en belirgin kaynağı kadınlık hormu yani östrojendir. Erkektede düşük seviyelerde bulunan bu hormonun beyindeki ödül merkezleri üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır.


Dopamin nedir?

Hani çok klasik bir soru vardır ya “Bana mutluluğun resmini çizebilir misin” diye. Aslında o mutluluğun resmini çizmek zor gibi görünse de biyolojik formülünü büyük oranda iki molekül oluşturur. Bu moleküllerden birinin adı dopamin, diğerinin adı serotonindir. Özetle dopamin beyindeki ödül mekanizmalarını aktive ediyor ve bu sayede mutluluk hissi uyandırıyor. Östrojen hormonu dopamin seviyesini artırdığından mutluluğu daha kuvvetli yaşamanıza neden olmaktadır. Sonuç olarak vücudunuzda ne zaman östrojen artışı olsa yaptığınız iş ne olursa olsun o işten inanılmaz bir zevk alacaksınız.


Kadını En Kolay Mutlu Etme Yolu

Erkek takipçilerimize şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kadınları mutlu etmenin en kolay yolu olan östrojen hormonunu nasıl artırırız sorusuna cevap için hayatınızı bilime adamanıza gerek yok. Zira östrojen hormonu kadınlarda belirli zamanlarda yeterince yüksek bir seviyede zaten üretilmektedir. O nedenle burada asıl sorulması gereken “nasıl artırırız” değil ” ne zaman artar” sorusu olacaktır. Biz de sizler için bilim dünyasına bu soruyu sorduk: Bir kadında östrojen en fazla ne zaman salgılanmaktadır?


Östrojen Ne Zaman Artar?

Erkeklerdeki hormon üretimi ve salgılanmasında genel anlamda bir sabite yakınlık söz konusuyken kadınlarda bu durum dalgalanma şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu dalgalanmalar yaklaşık bir aylık bir döneme yayılır ve ekstradan bir durum olmadığı sürece her ay kendini tekrar eder. Menstrual siklus yada adet döngüsü olarak da bilinen bu kavramın temel nedeni bazı hormonların miktarlarındaki zamana bağlı artış ve azalışlardır. Hormonların üretilmesindeki bu dalgalanma kadınlarda erkeklerin hiç bir zaman anlayamayacağı değişimler oluşturmaktadır. Kadındaki bu değişim dışarıdan o kadar net gözlenir ki empati yoksunu erkekler bile bu değişimi her hücresiyle hisseder. İşte aylık olarak takip etmeniz gereken grafik özetle şu şekilde; Grafiğimize baktığımızda östrojenin koskoca bir ay içerisinde sadece iki dönemde artış gösterdiğini görüyoruz. Dikkat ederseniz ilk artış ikinciye göre daha fazla olmakla birlikte, kadınların adet döngüsünün yaklaşık 10 ve 16. günleri arasına denk gelmektedir. Östrojen artışının en tepede olduğu nokta bizim için önemli olabileceğinden erkeklerin 12. ve 14. günler arasını bir kenara not etmesi gerekebilir. Gelelim östrojen hormonunun ikinci artışına. İkinci artışın yaklaşık 20 ve 25. günler arasına denk geldiğini görüyoruz. Aslında hiç fena sayılmaz. İlk artıştan yaklaşık 5 gün ikinci artıştanda 5 gün olarak hesap edecek olursak ayda 10 gün eder. Her ay 10 gün bana fazlasıyla yeter diyen erkekler size kötü bir haber. Grafiğe tekrar bakacak olursanız sabit bir seyir izleyen erkeklik hormonu testesteron dışında, östrojen artışıyla paralel olarak artış gösteren progesteron hormonunu göreceksiniz.


Progesteron Hormonu

Yukarıdaki resimde, kadınların adet döngüsünde önemli rolleri olan östrojen ve progesteron adlı hormonların bir ay içerisinde yaşadıkları artış ve azalışlar gösterilmiştir. Görünen o ki progesteron öztrojenin ödül merkezleri üzerine olan etkisini azaltıcı bir görev yapmaktadır. Yani beyindeki ödül merkezleri artan östrojen ile tam gaz coşacakken progesteron hemen araya girip bu etkiyi azaltıyor ve ortamı sakinleştiriyor.


Hamilelikte Artan Östrojenin Sonuçları

Annelik yeteneğinin bir bakıma yan etkileri olarakta ifade edebileceğimiz bir takım sgözle görülür ciltte ve vücutta istenmeyen sonuçları olur. Gebelik lekeleri, karın çatlakları, varisler, kaşıntı, hemoroit ödemler bunlardan akla ilk gelen kalıcı olmayan sonuçlardır. Bunlara etki eden faktörler güneş kaynaklı lekeler ve gereksiz kilolar da olabilir. Ayrıca spider anjom denilen kollarda, yüzde ve boğazda oluşan korkulmaması gereken küçük kırmızı lekelenmeler de görülebilir. Çatlaklardan korunmak için 3 doğal yöntem makalemizde belirttiğimiz gibi; C, B ve E vitaminleri vücudumuzun kolajen üretimine katkı sağlar ve bu vitaminleri içeren yiyecekler tüketmeniz, bol su tüketmeniz ve egzersizler yapmanız çatlak oluşumunu önlemek için faydalıdır.


Bağışıklık Sistemi ve Koku

Vücut kokusu akrabalık bilgilerinin aslında genetik seviyesinde nasıl kodlandığı ile ilgili çok özel bir örnektir.Mesela yeni doğum yapmış anneler, henüz bir saatlik olan bebeklerini sadece kokularından bile ayırt edebilmektedirler. Benzer şekilde sadece iki günlük olan bebekler ise annelerini kokularından tanıyabilmektedir. Bu durum gerçekten çok kuvvetli bir belirleyici unsur olup haytımızın bir çok aşamasında önemli bir savunma mekanizması olarak görev yapmaktadır. Örneğin bağışıklık sistemimiz üzerinden konuşacak olursak insanda bağışıklık sistemi için kodlanan ve MHC (Major histocompability complex) adı verilen, kişiye özel bir gen grubu bulunmaktadır. Bu gen grubunun görevi kişiye özel bağışıklık sisteminin oluşmasını sağlamaktır.

Diyelimki benzer MHC grubuna sahip iki kişi birbirleriyle evlenip bir çocuk yaptılar. Anne ve babanın MHC grupları aynı olduğundan bebeğin grubu da anne ve babasıyla aynı olacaktır. Bu durum bebek açısından önemli bir sorun oluşturabilir. Mesela bebeğin sahip olduğu bağışıklık sistemini delip geçebilen bir virüs olduğunu varsayalım. Sonuç olarak bebeğin bu virüs karşısında hiç bir şansı yoktur. Ama eğer anne ve baba birbirinden farklı MHC gruplarına sahip olsaydı bebek hem annesinin hemde babasının savunma mekanizmasını bağışıklık sistemine yerleştirebilecekti. Böylece dış etkenlere karşı daha zengin bir savunma sistemine sahip olacaktı. Bu bilgiden hareket edecek olursak genetik çeşitliliği artırma zengin savunma mekanizmaları geliştirebilmek adına insanlar kendilerine MHC gen grubu açısından ne kadar uzak insanları seçerse doğacak bebeğin bağışıklık sistemi o kadar kuvvetli olacaktır.


0-1 Yaş Arası Bebeklerde Makrobiyotik

Anne ve bebeği arasında ilk bağlantı bebeğin annesinin memesini emmesidir. Anne sütü bebeğinin yaşam bağlantısıdır. Bu bağlantı çocuğun daha kuvvetli ve sağlıklı olmasını sağlamaktadır. Yıllardır yapılan araştırmalar, hiç bir besinin anne sütünün yerini alamayacağını ısrarla söylemeye devam ediyor. Mamayla beslenen bebeklerde hazım ve bağırsak problemleri oluşabiliyor. Ayrıca bağışıklık sistemleri anne sütüyle beslenen bebeklerden daha zayıf oluyor. Anne sütü, bebekleri virüs ve mikroplardan koruduğu gibi enfeksiyonlara karşı da doğal olarak aşılıyor.

Bütün canlılar değişik olgularda doğuyorlar. Mesela balıklar doğdukları andan itibaren yüzüp, yemlerini bulabiliyorlar. Atlar ve inetler doğduktan bir kaç saat sonra ayaklarının üzerinde durup, yürüyebiliyorlar. İnsanlarda ise yeni doğan bebekler yanlızca emme dürtüsünü biliyorlar ve hayvanlardan çok daha uzun bir zaman boyunca anneye bağımlılar.

Doğduğu anda, insan beyninin ancak %23’ü oluşmuşken buzağı %100 tamamlanmış bir beyinle doğuyor. Bu yüzden doğa ineklerin sütüne insanınkinden başka bir formül vermiş, yani inek sütünde, insan sütünün içerdiğinden üç misli fazla protein ve dört misli fazla kalsiyum var. Çünkü insanın bebekkenki protein ve kalsiyum ihtiyacı buzağınınkinden çok daha az. Oysa beyin hücreleri ve damarlar için gerekli olan karbonhidrat, anne sütünde inek sütünden iki misli daha fazla.

Makrobiyotiğe göre bebek altı aylık oluncaya kadar anne sütü emmeli. Bundan sonra da tam buğdaydan oluşan gıdaları püre haline getirip bebeği az az alıştırmalıdır. Çocuk büyüdükçe yetişkinlerin yediği makrobiyotik besinleri yediği takdirde hastalıklardan uzak ve sağlıklı olarak gelişmektedir.

Bu makalemizde hamilelik, kadın ve bunlar üzerinden erkekteki hormonal değişimleri ve bunların kontrol mekanizması olan beyinden yüzeysel olarak bahsettik. Hamilelik doğanın kadınlara verdiği üretkenliğin sonucudur ve bu üretimin fiziksel, biyolojik yönlerini ele aldık. Hamilelik ve bebek ile ilgili daha derinlemesine araştırmalar yapmaya devam ediyor olacağız. Siz de bu konuyla ilgili fikirlerinizi yorum kısmından bizlere iletebilir makalemizi sevdiklerinizle güvenle paylaşabilirsiniz.


Kaynaklar: Candan Osma, Kadın Beyni Erkek Beyni, Dr. Yasemin Amato, Prof. Dr. Ayşe Baysal

Hızlı Başvuru Formu
Benzer Makaleler

İlgili Hekimler

Op Dr Alptekin Alagoz
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Uzm. Dr. Alptekin Alagöz
Op Dr Lala Isgandarova
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Op. Dr. Lala Isgandarova
Op Dr Khayala Aliyeva
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Op. Dr. Khayala Aliyeva
Op Dr Osman Denizhan Ozgun
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Op. Dr. Osman Denizhan Özgün
Op Dr Oscar Oguten
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Op. Dr. Oskar Öğüten
Op Dr Azize Bahar Kucukay
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Op. Dr. Azize Bahar Küçükay
Op Dr Emine Gul Savci
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Op. Dr. Emine Gül Savcı